25 Nisan 2016

NASIL BİR MORALSİZLİK İSE...

En son yazımı 15 Mart'da girmiş görünüyorum. Düşünün yani nasıl bir duygusal düşüşte isem...

 
Geçtiğimiz yıl, son bir kaç ay pek iyi değildi hayatımda. Memnuniyetsizliklerim hat safhada idi.  Herkesin bildiğini sizden niye saklayayım. Hem ben iyi bir iletişimciyim öhöö öhöööö, bu sayfada bulunan sevgili okurlara da açıklama borçluyum. Şeffaf olmalıyım ki karşımdaki empati ile yaklaşsın bana. Eninde sonunda kökeni yazar, susmaz, bilgi sağlayıcı bir araştırmacı kişiliğim ben. Rol yapmayı bilmez miyim çok iyi bilirim de, gerektiği yerde. Burada bir sınır tanımıyorum sizlere karşı.
 
Bahar havası falan hiç demeyin, hayatın sizinle karşılaştırdıkları; hastalıklar, ölümler, zor insanlar, eleştriler vb... motivasyonel anlamda bitap düşmenize sebep oluyor. Bir de üzerine strese bağlı hastalıklara sahip oluyorsunuz. Strese bağlı astım, anksiyete, yok efendim parasomnia var efendim nefes darlığı. Bu ne ya??? Dünyaya ve sanki bu topraklara dert çekmek için gelmişiz:) diye bir de beynimizin o ön tarafındaki fokal bilmem ne kısım bizi ezikliyor ya... ona illet oluyorum işte. Yani kafanın içini açıp da düzeltemiyorsun ki o altta yatan datayı. Kim koydu ulen onu oraya? Cevap veriyorum; Kendimiz. hönk.... Hönkler kalırız işte böyle. Sonra kurumsal hayatında getirdiği kalın çizgilerle hemen yardımımıza yetişir antidepresanlar koşa koşa. Al beni al beni... diye. Üniversiteye "girdim giremedim" stresi, iş hayatı "oldum olamadım" stresi, medya sektörü "yazdım yazamadım çektim çekemedim" stresi derken bir bakmışsın Fulsac, Seroxat vb... serotonin içerikli ilaçlar kan kardeşin olmuş. Sonra bir de "hadi bebek yap Elif de sevelim..." oldu canım yapıyım hemen. Nereye yapıyorsun öyle kolay mı? Senin zamanındaki gibi sadece evin eri çalışmıyor, yani, tek sorumluluğum ev işleri değil. Ev işleri artı kişisel danışmanlık da veriyorum aileme herkes ne kadar ailesi için yapıyor ise bu işi ben de emin ol o kadar iyi yapıyorum. Yani "ben ev hanımıyım ama eşime de çocuklarıma da aileme de şöyle bakıyorum, sabah ben de onlarla erken kalkıyorum, sorunları ile ilgileniyorum, hele bir çocuk sahibi ol sen" bilmem ne... klasiğine bağlamasın ev hanımı ablalar. Çalışan kadının sırtındaki yük hele hele Türkiye şartlarında oldukça fazla. Çoğu zaman bel boyun ağrısı çekmemizin ana sebebi de bu. Kaldı ki ben 15 yaşımda iken doğan bir kız kardeşim var kendisi çocuğum gibi nerdeyse. Yaşadığı epileptik durum (kısa süreli beyin fonksiyon bozukluğuna bağlı ve beyin hücrelerinde geçici anormal elektrik yayılması) rahatsızlığından dolayı ekstra bir düşkünümdür kendisine. Onunla birlikte bir çocuğun yetişirken yaşadığı tüm aşamaları yaşadım ve yaşıyorum tabi ki annem kadar değil, ama çok yakından. Şu an 20 yaşında fıstık. Geleceğin tarihçisi olur kendisi. Pamuk gibi bir kız kardeşim var. Zehir gibi akıllı ve melek gibi iyi Büşi'm.
 
Biz çalışan kadınlar öyle çok misafir de sevmeyiz pattan gelen ya da arayıp yarın geliyoruz diyen hele hele yatıya gelmek isteyen. Ne yatısı, kaldı mı artık, hem niye ki?  Hadi uzaktan gelirsin 2-3 gün o da belki... Hele hele haftasonları bana özel olmalı. Ben aynı çatıda yaşadığım insan veya insanlar ya da bizzat  karar vermeliyim ne yapacağıma. 
 
Neyse gördüğünüz gibi pek şeker değilim şu sıralar. Umarım tez zamanda keyfim yerine gelir. Dualarınızı esirgemeyin. Benden de tüm okurlara sevgiler saygılar...
 
Elif Yayla,
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder